17 Mayıs 2010

Fernando Botero Resim Sergisi Türkiye'de


04 Mayıs-18 Temmuz 2010
Pera Müzesi

21. yüzyılın en çok merak uyandıran sanatçılarından biri olan Fernando Botero, 64 yapıttan oluşan geniş kapsamlı bir sergiyle, Türk sanatseverlerle ilk kez   Suna ve İnan Kıraç Vakfı Pera Müzesi’nde buluşuyor.

Günümüz estetik anlayışına yeni bir yorum getiren Botero'nun bu sergisi sirk, boğa güreşi, Latin Amerika halkı, Latin Amerika yaşamı, ölüdoğa ve sanat tarihinin geçmiş ustalarından uyarlamaları kapsayan altı bölümden oluşuyor. Kolombiya doğumlu sanatçının kendi kültürüne ait yoğun yansımalar taşıyan yapıtları yüzyılımızın güzellik kavramını sorgularken özgün üslubu ve özyaşamöyküsel göndermeleriyle de dikkat çekiyor.

Fernando Botero ve Yunanlı eşi sanatçı Sophia Vari, Suna ve İnan Kıraç Vakfı’nın davetlisi olarak Türkiye’ye geldi. Botero çiftine yurt dışından, galerici, eleştirmen ve koleksiyonerlerden oluşan 100 kişiyi aşkın bir grup eşlik ediyor.


Kolombiya Fahri Konsolosluğu, İspanya Büyükelçiliği ve Instituto Cervantes, Estambul desteğiyle.


Ölüdoğa;











Botero için ölüdoğalar, 1960'lı yılların sonundan başlayarak düzenli bir süreklilikle büyüleyici bir imgenin esin kaynağını oluştururlar: Söz konusu imge, masaya koyulmuş meyve ve nesnelerin yalın bir kompozisyonunu aşıp, kimi zaman başlı başına bir dünyayı gözler önüne serer. Bu resimlerin bazılarında "kübik mekân"ın yarattığı klostrofobi duygusu, resme bir ayna ya da dışarıya doğru bakmayı olanaklı kılan bir açıklık eklenerek aşılır. Botero, resmin mimari kurgusunu hafifletmek, resme derinlik kazandırmak ve yapısal dengeler oluşturmak için nesnelerdeki yansımalardan ve arka plandaki bir kapıdan yararlanır.

"Bir elma ya da portakal çizdiğimde, insanların bu elma ya da portakalın bana özgü olduğunu ve onu benim çizdiğimi fark edeceklerini biliyorum; çünkü benim yapmaya çalıştığım şey, çizilen her öğeye, en yalın olanına bile, derin bir inançtan kaynaklanan bir kişilik verebilmektir." Demek ki, Botero için biçim sorunu, cansız nesnelere, ölüdoğalara bile özgün bir görünüm kazandırabilmektir
*
Uyarlamalar;

















Botero resminin karakteristik özelliklerinden biri, sanatçının abartı ve fantastik olana meyilli Latin Amerika kültürü kökeni ile Avrupa kültürünü olağanüstü şekilde birleştirebilmesidir. Elbette, buradaki Avrupa göndermesinden, öncelikle sanatçının 1950'li yılların başında İtalya ve İspanya'daki yolculukları sırasında, onun için önemli referans noktaları olan Giotto, Piero della Francesca, Leonardo, Mantegna, Velázquez, Goya, Dürer, Rubens, Manet ve Cézanne gibi ustaları incelemesi yatar.

Sanat tarihi, büyük, neredeyse sonsuz bir imgeler dağarcığı olup, bu dağarcığı yağmalayabilir, ama taklit edemezsiniz. Botero asla taklit etmez: Yüzyıllar sonra o resimlerin ruhunu yeniden yaratmaya çalışarak, o ruhu hacim, uzam, çizim ve renge ilişkin kendi özgün görüşü aracılığıyla tuvale yansıtıp kendinin kılarak yeniden yapar.
*
Boğa Güreşi;




















"Boğa güreşini çizmeye cesaret ettim, çünkü bu konuyu çok iyi biliyordum. Bir konuyla benliğiniz arasında güçlü bir ilişki yoksa, o konuyu çizemezsiniz. Kişiye bir tür ahlaki yetki verdiği için bu ilişki kesinlikle gereklidir. Benim boğa güreşiyle böyle bir ilişkim vardı. Konuyla olan bu bağım ‘kan'ımdan ve yaşamımdan ileri geliyordu."

Elbette, Botero'yu ilgilendiren, yalnızca boğa güreşçisinin boğayla mücadelesi değil, bu laik ayinin çerçevesini oluşturan her şeydir. Üstlerinde gösterişli, şık kıyafetleri, halkın coşkuyla karşıladığı ve modern kahramanlar gibi gördüğü boğa güreşçilerinin giyim töreninden, matador ve atlı pikador'ların arenaya çıkışlarına, hayran oldukları kahramanları alkışlamak için tribünleri dolduran seyirci kitlesine kadar her şey, adeta boğa güreşinin bünyesinde barındırdığı şiddetten uzak olağanüstü bir halk gösterisinin bir parçasını oluşturur. Botero konusuyla o derecede özdeşleşir ki, Otoportre'sinde matador giysisi içinde kendini ölümsüzleştirir.
*
Sirk;




















Botero, sık sık kış aylarını geçirdiği Meksika'da sirke sevdalanmış; sirke özgü kişilerin, renklerin, hareketin, yaşamın ve daha önce Picasso, Léger, Chagall ve başka birçok sanatçının yapıtlarında ölümsüzleştirdiği hem çok eski, hem modern bir öykünün büyüsüne kapılmıştır.



Sirkin "çok güzel ve zamandan arınmış bir konu" olduğunu dile getiren Botero, sirkteki yaşamı her yönüyle gözler önüne serer: Biniciden cambaza, kaplan ve aslan terbiyecisinden upuzun ayaklıklarla yürüyen palyaçolara, filden atlara ve develere çok güzel bir dizi portre sunar: Rengârenk bir evren, bir renkler kaleydoskopudur bu.

Botero'nun ilk bakışta komik, gülünç ve ironik görünen imgelerinin, ilk bakışın ötesine geçmek isteyenler için, anlamlarla yüklü olduğu açığa çıkar ve sirk, yaşamın büyük bir metaforu halini alır.
**

http://www.peramuzesi.org.tr/default.aspx

Sergiyi ve sanatçıyı tv'de izledim..

Sanatçının tarzı ve eserleri çok değişik..
Sergiyi en kısa zamanda gezeceğim..

selma er.

SERGİYİ GEZDİM;
http://selmaer.blogspot.com/2010/06/pera-muzesinde-fernardo-botero-resim.html

1 yorum:

didem dedi ki...

Hakikaten eserleri cok ilginc.Sergi gorulmeye deger.Benim icin de gez.Sevgiler